Büyüklük

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبّاً لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ ...(Bakara, 2/165)

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبّاً لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ

"İnsanlardan bazıları da Allah'tan başkasını eş, ortak edinir ve Allah'ı seviyor gibi onları severler. İman edenlerin Allah'a muhabbeti ise daha sağlam (ve daha fazladır)." (Bakara sûresi, 2/165)

Bu âyet-i kerimede, ilk plânda iki ana husus göze çarpıyor: Birincisi, İsrailoğullarını imtihan etme ve onların gönüllerine işrâb edilmiş; edilmiş de âdeta terk etmeleri imkânsız bir hâle gelmiş bir hususta Allah, o kavmin sadakatlerini ortaya çıkarmak ve başkalarına bildirmek için onları böyle imtihana tâbi tutmuş. İkincisi ise, o zaman itibarıyla, İsrailoğulları içinde yaygınlaşmaya yüz tutmuş bakarperestliği tamamıyla yok etme adına böyle emirde bulunmuş; bulunmuş, zira esas olan kulun hâlis tevhid akidesine bağlı kalmasıdır ve ona muhalif her şeyi gönlünden, kalbinden, hayatından söküp atmasıdır.

Ama İsrailoğulları, ilk plânda böyle bir emri ve bu emre itaatteki inceliği kavrayamayarak, bir taraftan Mısır'da sığırın mukaddes sayılması, diğer yandan da itaat temriniyle alâkalı espriyi, risaletle gelmesini bekledikleri şeylerle -bu bekleme bazen bizde olduğu gibi onların vehm ü hayallerinden kaynaklanabilir- telif edemediklerinden, emri behemehal yerine getireceklerine, bahanelerle zaman kazanma, icrayı zamana yayma ve işin içinden sıyrılma yollarını araştırmaya koyulmuşlardı. Daha sonraki "buzağı" vak'asının da delâletiyle, eski Mısır halkından tevarüs ettikleri "bakar" kutsallığını kafalarından tamamen söküp atamamalarının yanında, bölge yerlilerinin mâbud telakki ettikleri bir hayvanın boğazlanmasını -Hz. Musa'nın mesajı açısından bir esas olmakla beraber- firavunların saltanat ve dinî anlayışlarına bir başkaldırma sayılacağının tesiri de büyük olmuştu; olmuştu da teklif-i mâlâyutâk bir iş karşısında bulundukları mülâhazasıyla: "Yoksa sen bizimle alay mı ediyorsun?" demişlerdi.

Siyak, böyle bir teklif karşısında onların mazeret veya bahaneleri ve bir yüce nebinin de kararlı tavırlarının serencamesi mahiyetindedir.

Bu Sayfayı Sitenizde İktibas Edin

Sitenizde bu yazıya link vermek için aşağıdaki metni kopyalayıp, sitenizde yazı gövdesine yapıştırın.



Önizleme:




Bu sayfayı ekle
Digg! Reddit! Del.icio.us! Google! Live! Facebook! StumbleUpon! Twitter!



Bu kategorideki yeniler:
Bu kategorideki eskiler: