Büyüklük

Hz. Ömer'in Tavrı

Hadis kitaplarında nakledildiği üzere; Hz. Ömer (ra) bir Cuma günü minberde hutbe verirken ilk hicret eden sahabîlerden biri camiye giriyor. O içeri girince Hz. Ömer sözünü kesip "Saat kaç?!.." diyerek onun geç kaldığını îmâ ediyor. O sahabînin, mazeretini söylerken "Çarşıdan eve dönerken geciktim ve abdest alır almaz da geldim." demesi üzerine "Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) Cuma günü gusletmeyi de emrettiğini bilmiyor musun?" diyor.

İmam Şatıbî bu hadiseyi anlatırken, herhalde Hz. Osman hakkında sûizanna sebep olmasın diye isim tasrih etmiyor. Fakat, bazı hadis kitaplarında Cuma'ya geç kalan sahabinin Hz. Osman olduğu belirtiliyor.

Hz. Ömer Efendimiz'in bazı tavırlarında bu hadisede olduğu gibi çok yüksek mânâlar bulunduğuna; konuşurken, tavır koyarken.. söz, hal ve tavırlarına yüksek mânâlar yüklediğine inanıyorum. Hz. Ömer gibi bir nezaket ve firâset insanının, bizzat kendisinin üçüncü halife adayları arasında ismini saydığı önemli bir dostunu, Hz. Osman gibi seçkin bir sahabiyi mahcup edecek bir sözü o kadar insan içinde rastgele söylemesi düşünülemez. Öyleyse bu meselede Hz. Ömer'in tavrındaki inceliğe dikkat etmek gerekir.

Her şeyden önce Hz. Ömer Efendimiz Cuma namazı ve camiye erken gelme hususundaki hassasiyetini ortaya koyuyor. Ayrıca, çok önemli şu hakikate işaret ediyor: Eğer hayırlı bir şey yapılıyorsa ve yapılan o şey de önemliyse, Allah'ın rızasını kazanma gayesiyle eda ediliyorsa.. bu işe ilk gönül vermiş olanlar, daha sonra da daima önde olmalılar.. o işte sürekli önde koşmalı, arkadan gelenlere bir hüsnü misal teşkil etmeliler. Anne babanın, çocuklarına bazı meselelerde örnek olmaları gibi onlar da kendilerinden sonra gelenlere iyi örnek olmalılar. O toplum içinde Hz. Osman herkesin hürmet edip önde kabul ettiği, örnek alınacak, delil sayılacak, hüccet kabul edilebilecek bir insandır. O, hutbeye geç kalırsa başkalarının "Cuma'ya sonra gidilse de, hutbe okunurken camiye varılsa da oluyormuş..." deme ihtimali vardır. Öyleyse, Hz. Osman seviyesinde bir kimsenin herkesten önce camiye gelmesi, ön safı tutması ve bu haliyle halka örnek olması lazımdır.

Ayrıca, Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) camiye en önce gelenin bir deve boğazlamış gibi, daha sonrakilerin de sırasıyle sığır, koyun, tavuk ve yumurta infak etmiş gibi; yani, ilk gelenden ezan vaktinde camiye girene kadar herkesin derece derece sevap kazanacağını belirtmesinden dolayı, o devirdeki insanların Cuma namazı için camiye geliş vakti, şafakla beraber başlıyordu. Hz. Ömer yaptığı ikazla o hadis-i şerife de telmihte bulunmuş oluyordu.

Bir diğer mesele de şudur; Resûlü Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Cuma günü gusletmenin gerekli olduğunu söylemiş; bundan dolayı, Cuma günü gusletmeye bazı mezhepler vacip, diğer bazıları da sünnet demişlerdir. O günkü şartlar; yani çok sıcak bir bölgede, çok defa yün giyen insanlar ve Mudar'dan gelen kabilenin tavrında görüldüğü gibi o yünün terden dolayı çok kötü kokması nazara alındığında Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in, Cuma ve bayram günlerinde guslü tavsiye buyurmasının hikmeti daha iyi anlaşılacaktır. İşte Hz. Ömer, Cuma günü gusül abdesti alınması gerektiğini Hz. Osman vesilesiyle bir kere daha hatırlatmış oluyordu. Dahası, kendinden sonra işin başına geçecek insana "Sen İmamsın, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) yaptığı her şeyi sen de aynen yapmalısın ve bunu da halk böyle bilmeli!" işaretini veriyordu.

Evet, Hz. Ömer, kendisine yakın bildiği bir insanı bu şekilde hafifçe sarsmış; önde yürüyen insanların dini yaşamada hassas olmaları gerektiği için onu hemen ikaz etmiş; meselenin ehemmiyetini, sözlerini kaldırabilecek bu insan aracılığıyla ifade buyurmuştur.

Aslında, Hz. Ömer Efendimiz'in benim tezkiyeme ihtiyacı yoktur. Fakat zihinlerde yanlış bir şey kalır; "Biz bile caminin içinde bunu yapmayız, Hz. Ömer nasıl yapar?" sorusuyla, her yönüyle mükemmel bir insan hakkında, sûizan kapıları açılır endişesiyle bu kadarcık bir açıklamayı zaruri gördüm. Böyle bir tavır, Hz. Ömer'in büyüklüğüne nisbetle küçük görülebilir; fakat Hz. Ömer'in ona yüklediği mânâlar açısından bakılınca o davranış çok büyüktür. Hz. Ömer Efendimiz'in bir arkadaşını, cephede aynı safta beraber mücadele verdiği bir dostunu caminin içinde mahcup etmesi, utandırması kesinlikle çok basit bir mânâya matuf olamaz. Hele o tavırda bir garaz (kötü niyet) katiyen bulunamaz.

Sözlerimizi, Hazreti Osman'ın tevazuunu ve hazmı nefsini de hatırlatarak bitirelim. Hadis kaynakları, kalabalık bir cemaat içinde öyle sarsıcı bir ikaza muhatap olan Hz. Osman'ın herhangi bir mukabelede bulunduğunu nakletmiyor. O, Hazreti Ömer gibi sadece hak adına konuşan bir yârânın sözlerini kendine yaraşır olgunlukla dinliyor, kabul ediyor ve bu haliyle diğer insanlara da örnek oluyor.

Bu Sayfayı Sitenizde İktibas Edin

Sitenizde bu yazıya link vermek için aşağıdaki metni kopyalayıp, sitenizde yazı gövdesine yapıştırın.



Önizleme:




Bu sayfayı ekle
Digg! Reddit! Del.icio.us! Google! Live! Facebook! StumbleUpon! Twitter!