Buraya geldiğimizde kuraklık vardı. Bazı arkadaşlara yağmur duası yapmaları için rica ettim. Kendim onlarla beraber duaya çıkmadım, onların temiz gönüllerinin rahmeti celbedeceğine itimadım vardı. Allah'a (celle celâluhu) hamdolsun, üç senedir sürekli rahmet yağıyor. Fakat, böyle de hiç olmamıştı. Bir aydır, iki gün müstesna kesintisiz yağmur yağıyor. İnşaallah, bir hayra emâredir.
Yağmur rahmettir; çünkü biz, her yağmur damlasını bir meleğin getirdiğine inanıyoruz. Her damlayla beraber bir müvekkel melek yeryüzünü şereflendiriyor. Görevli melekler, her katreyle kendilerine ait tesbihât ve takdisâtı Allah'a (celle celâluhu) arz ediyorlar.
Yağmur melekleri, ruh ve mânâya inerler. İnanan gönüllerin imanları hürmetine yeryüzüne inen melekler de vardır; ama onlar ayrıdır. İmanın dünyada gönle huzur vermesi ve ahirette de, gönüldeki huzurun kaynağı, esası, nüvesi ve mânâsının inkişaf ettirilip cennet halini alması ayrı bir husustur. Fakat, şu yerküremizin her yanında, Cenâb-ı Hakk'ın sanatı, O'nun nakşı, mührü ve tuğrası vardır. O'na ait izler, emareler vardır. İşte, yağmur melekleri yer ayırt etmeksizin iner, O'nun sanatını takdir eder ve alkışlarlar.
Mefkûre yörüngeli yaşayan insanlar lazım. Mefkûre yörüngeli insanlar, hem kendileri çok büyük bir ideale dilbeste olmuş ve hem de hayatlarını o mefkûreye bağlı sürdürmeye azmetmiş insanlardır. Bir kitabın adıyla söyleyeyim insanların Ruhlarının Heykelini Dikmeye çalışacak aydınlık ruhlardır. Hedefsiz ve gayesiz insanlar Türk de olsa, Kürt de olsa, Arnavut ya da Boşnak da olsa bir şey ifade etmez. Kendini yüce bir ideale bağlamış insana gelince, soyu, milliyet ve ırkı ne olursa olsun o kıymetlidir, ideali kadar büyüktür.
İnsan, gayesiyle insandır. Gayenin bir cismi yoktur; onu tutamazsınız, yakalayamazsınız. Fakat gelin görün ki tutulan, yakalanan, hissedilen ve değerlendirilen şeyler ancak onun bir buudu olması itibarıyla kıymet kazanır. Hayat, bir mefkûreye, bir gayeye ve gayei hayale bağlı olarak değerlerüstü değere ulaşır. Müminler de, gayei hayalleriyle dar bir hayatta ebedî saadete namzet hale gelirler. Allah'ın rızasını kazanma ideali ve mefkûresiyle O'nu görme, Cemali Mutlak'ı müşahade etme finaline yürürler.
Bundan dolayı, gayesiz inanç, gayesiz ibadet ve gayesiz mücahede.. bunlar semere verir mi vermez mi bir şey söyleyemeyeceğim.. Cenâb-ı Allah, o eksik inanç ve ibadetleri de kabul eder belki de. Çünkü, O'nun rahmeti geniştir, boşa kürek çekenlere de bir şeyler lutfedebilir. Fakat, temelde idealsizlerin havanda su dövdükleri muhakkaktır. Hayatın ulvî bir gaye etrafında örgülenmesi ve insanın mefkûre sancısıyla kıvrım kıvrım yaşaması çok önemlidir.
Bizim gaye ve idealimiz bellidir; mefkûremiz, Cenâb-ı Allah'ı herkese tanıtmak ve sevdirmek, bu vesileyle O'nun hoşnutluğuna ermektir. Biz, İslâmiyet gibi bütün değerleri katlayan bir kıymete sahibiz. Ayrıca, son birkaç asırdır mağdûriyet, mazlûmiyet ve mahkûmiyetler ağında belimizi doğrultma yollarını öğrenmişiz. Lamartine, Osmanlı Tarihi'nin son cildine "Düşerken..." adını vermiş. Düşmüş, kapaklanmış bir insan ayağa kalkarken belli bir şekilde kalkar.. fakat, biz çeşit çeşit kalkarız. İstersek sıçrar sağ ayağımız üstüne dikiliriz, istersek sol ayağımıza dayanırız, istersek de secdeden kalkıyor gibi doğruluruz.. şu son asırlar milletimizi ayakları altına almış ve ezmiş.. o da bu düşmüşlük karşısında temrînat yapa yapa değişik şekilde kalkma, doğrulma ve ayakta durma yolları öğrenmiş. Bir de aşağılık kompleksini üzerinden atsa ve kendi çocuklarının da ilimde, sanatta, teknik ve teknolojide söz sahibi olabileceğine inansa!..
Bu Sayfayı Sitenizde İktibas Edin